Evren yasalarının işleyişini anlayarak, bu bilgilere hakim olduğumuzda; yaşamda isteklerimize ulaşmamız sanıldığı gibi zor değildir. Her şey mümkündür.
Kendimizi tanımak, var olan potansiyelimizin tümüne ulaşmak için büyük sırrı anlamak gerekir.
Kadim bilgiler ve bilim; hakikatin, dinlerin ve tüm ideolojilerin üstünde bir bilgi olduğunu söyler. Hakikat prensiplerinin (Evren yasalarının) en iyi yanı her şey değişmesine rağmen tüm dönemlere hitap etmeleri; evren yasaları olduğu için bütün kültürlerin ve dinlerin içinde olmalarıdır. Yaş, ırk, cinsiyet, inanç, gelir seviyesine bakılmaksızın herkese ve her şeye hitap ederler.
Evren yasaları ulaşılabilirdir. Sadece nasıl çalıştıklarını bilmek gerekir.
Bilgeler, bilgeliğin zorlanamayacağını anlamışlardır. Herkese değil; “evrimini tamamlamış bilinçlere, öğrenmeye ve değişime hazır olanlara evren prensiplerinin götürüleceğini bilirler.”
Bu satırları şu anda okuyorsanız, siz de hazırsınız demektir. Okumakla yetinmeyip; bu bilgiyi özümsemeli, sadece okuyarak öğrenemeyeceğinizi bilmelisiniz.
Öğrenme, deneyimleyerek gerçekleşir. Bir şeyi zihninizde bilmekle, kalbinizle anlamak tamamen farklı şeylerdir.
Hayatınızı gerçekten değiştirmek isterseniz; kendi üzerinizde disiplinle çalışmalı, iradenize sahip çıkarak bu öğretileri bir parçanız haline getirmelisiniz.
Evren Yasaları
Bu dünyaya gerçek benliğimizle birbirimize (herkese ve her şeye) bağlı olarak geliriz, sonra algılarla egomuz gelişir. Kendimizi egomuza kaptırarak, gerçek özümüzü (kendimizi ve her şeye bağlı hisseden parçamızı) unuturuz. En güvende olduğumuz yerin öz benliğimiz olduğunu içsel olarak bilmemize rağmen…
Öz benliğimize ulaştığımız o seviye; sıfır noktasıdır. Saf sevginin, huzurun ve neşenin olduğu yer (Detaylar için “Holistik (Bütünsel) Yaşam Anlayışı Nedir?” yazısını okuyunuz).
Gerçek (Öz) benliğimize , o birlik ve bağlılık hissine dönebilmek için egomuzu bırakma sürecinden geçmemiz gerekir.
Evren’e bağlı o parçamızı ve gerçek benliğimizi bulduğumuzda; huzur, sevgi, neşe ve yaşamdaki tüm güzel şeyler kolaylıkla sizi bulur. Artık her şey mümkündür.
Evren yasaları bu süreçte yol göstericidir. Genel hatlarıyla bu yasalardan bahsedelim.
1. Zihin Yasası – “Her şeyi oluşturan zihindir.”
Zihnimizde oluşturduğumuz düşüncelerimiz, inançlarımız, dualarımız, sözcüklerimizle (her birinin ölçülebilir bir frekansı vardır) gerçekliğimizi yaratırız.
Zihin denilen varoluşumuzdan itibaren bugüne kadar bizimle var olan makinedeki kayıtlar bugünkü yaşamımızı oluşturmuştur. Ne yazık ki geçmişte bunun farkında değildik.
Bugün bilmemiz gereken; zihnimizi dönüştürmeyi başarırsak, bundan sonra istediğimiz yaşamı inşa edebiliriz. Geleceğimizin ve kaderimizin kontrolünü elimizde tuttuğumuzu anladığımızda; kendi yaşamımızın ötesinde, en yakınımızdan başlayarak, kelebek etkisi yaratarak, tüm Evrenin değişmesini sağlayabiliriz.
Zihninde bir fikir oluşturup sonra bu fikre göre davranan herkes kendi gerçekliğini yaratabilir.
Evren zihinseldir. Hücrelerimiz Evren’in kodunu taşır.
2. Birlik Yasası – “Hepimiz birbirimize bağlıyız.”
Bunu bilerek dünyaya geliriz. Ancak zamanla, dünyadaki deneyimlerimize dayanarak bir bilinç geliştiririz. Bir zaman sonra bu deneyimlerle, ünvanlarla, sıfatlarla kendimizi tanımlamaya başlarız. Zenginim, doktorum, anneyim vb. gibi yüzlercesi ile…
Felaketlerin yaşanması , egolarımızı geriye çekip gerçekten kim olduğumuzu ortaya çıkarmak içindir.
“BİRLİK” hissini deprem, terör, salgın, savaş zamanlarında daha derinden hissederiz. Maskelerimiz iner, birbirimizi olduğumuz gibi görebiliriz. Böyle zamanlar Öz’ümüzün ” BİR” olduğunu, birbirimizden o kadar da farklı olmadığımızı hatırlatır bizlere. Bilincimiz ve kimliklerimiz aynıdır, hiç değişmez.
Aynı havayı teneffüs ediyoruz. Hepimizin yemeye, uykuya, barınmaya, sevmeye ve sevilmeye ihtiyacı var.
Bilelim ki bu dünyevi deneyim kimse için yaşayarak sonlanmayacak.
Hepimiz birbirimizin parçasıysak, o zaman Evren’in bütün bilgilerini içimizde barındırırız. Hücremizdeki her değişimden tüm dünya, Evren etkilenir.
Mahatma Gandi “Dünyada olmasını istediğiniz değişim olmalısınız” derken; dünyayı değiştirmek istiyorsak , bunun için düşünce şeklimizi değiştirerek, diğer prensipleri de uygulayarak değişime kendimizden başlamamız gerektiğini biliyordu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” sözü de değişimin önce kendimizden başlaması gerektiğini belirten derin anlam içeren, “Birlik” yasasının kastedilidiği bir sözdür. Değişim ve barış; önce kendi benliğimizde, sonra ülkemizde, daha sonra da tüm Dünya’da gerçekleşebilir.
Her gün bu bilginin kanıtını görüyoruz. Bütün başarı hikayeleri bu evren yasasının işlediğini gösteriyor.
Bu kavramı hayatlarımıza aktardığımızda, bir fikri oluşturmak dışında onun gerçekleşeceğine tereddütsüz inanç duymamız gerektiğini de bilmeliyiz.
Yaptığımız ve yapamadığımız her şey bu yasaya bağlıdır (“Hayatımı Değiştiren Hooponopono Öğretisi – İçsel Enerji Dönüşümü” yazısını okuyunuz).
3. Yansıma Yasası – İçimizde olanı yansıtırız.
Gördüğümüz olumlu ya da olumsuz her şey bizden yansır. İçimizdeki her yarayı, güzelliği en yakınımızdaki aynalarda görürüz. Eşimizden, ebeveynlerimizden, çocuklarımızdan, arkadaşlarımızdan, patronumuzdan, tüm Evren’den… Yaşadığımız olumsuzluklardan ötürü başkalarını suçlamak, kurban rolüne bürünmek yerine kendimizi tanımamız gerektiğini ve gerçek benliğimize ulaşmamız için bize gelen mesajlar olduğunu öğrenmemiz için yaşanır bu deneyimler.
İçimize bakarsak her sorunun cevabını bulabiliriz. Bilmemiz gereken her şey, yaradılışımızdan itibaren içimizde saklıdır.
Cevapları bulduktan sonra içimizdeki negatif duyguları tespit edip, arındırdığımızda; Öz’ümüze ulaşmış oluruz. Her şeyin mümkün olduğu, sıfır noktasına…
4. Titreşim yasası – “Her şey hareket halindedir, birbirinden etkilenir.”
Dünya çekirdeği insan vücuduyla aynı hızda, saniyede 7,8 kez titreşir. Dağlar, taşlar, ağaçlar, havadan suya kadar bütün maddeler; titreyen atomlardan, protonlardan, nötronlardan meydana gelmiştir. Hepimizin titreştiği gibi düşünce ve duygularımız da titreşir. Öfke ve hayal kırıklığı, mutluluk ve huzur gibi olumlu duygulardan daha yavaş titreşirken, çekim yasasını da devreye sokar. Bütün duygusal titreşimler, benzer duygusal titreşimleri çekecektir. Bunun doğru olduğunun kanıtlarını çevremizde sürekli görürüz.
Bir iltifat karşısında kendimizi iyi hissedişimiz, bir tartışma esnasında verdiğimiz tepkiler ve tansiyonumuzdaki değişimler ; bu bilginin çok güçlü ve hayatımızı şekillendirmeye yardımcı olduğunu gösterir.
Japonlar kelimelerin titreşiminin Kotodama adında bir ruhta yattığına inanırlar. Masaru Emoto adlı doktor; kelimelerin yaşamımızda çok güçlü etkileri olduğundan, duygusal titreşimleri fiziksel olarak ölçümlemeyi denemek istemiş. İnsan bedeninin çoğunluğu sudan oluştuğu için, teorilerini test etmek için suyu kullanmış.
Dr. Emoto, çeşitli müzikler dinletilen donmuş buz kütlelerini fotoğraflamış. Beethoven ve Mozart dinletilen su çok düzgün ve güzel kristaller oluşturmuş; heavy metal dinleyen su ise kırık ve bozuk kristaller oluşturmuş veya oluşturmamış. Deneylerin devamında, bu defa müzik yerine sözcükler kullanılmış. Sonuçların benzer olduğunu görmüş. “Teşekkür ederim”, ” seni seviyorum” gibi yüksek titreşimli kelimeleri duyan su şişeleri güzel, düzgün yapıda kristaller oluşturmuş; “aptal”, “salak” gibi düşük titreşimli kelimelere maruz kalan su kırık kristaller oluşturmuş ya da oluşturmamış. Dr. Emoto bu deneyi farklı dillerde yaptığında da sonuç aynıymış. Yüksek titreşimli kelimeler sağlıklı kristaller oluştururken, hakaret ve nefret dolu düşük titreşimli kelimeler hasta kristaller oluşturmuş.
Kelimelerin insanlar üzerindeki güçlü etkisi bariz görülmektedir.
Bu deney ve Dr. Emoto, aynı zamanda yansıma yasasının varlığını da bize göstermiştir. “Sudaki Gizli Mesajlar” kitabında belirttiği gibi “Kalbimizde imkanlı olan şeyin mümkün olduğunu biliriz. İrademizle bunu mümkün hale getiririz. Zihnimizde hayal ettiklerimiz dünyamız haline gelir. Bu sudan öğrendiğim şeylerden sadece biri.”
Bazı kişiler, yerler, kokulardan hoşlanırız. Bizimle uyumlu ve aynı titreşime sahip oldukları içindir.
Titreşim ile ilgili bilinmesi gereken, mesafelerin titreşimin çekim gücünü etkilememesidir.
Titreşimin gücü sayesinde, radyo dalgaları şeklindeki titreşimlerle uzayla bağlantı dahi kurulabilmektedir.
Kuantum fiziği, Titreşim yasasının daha yüksek zihinsel ve ruhsal düzlemlerde nasıl işlediğini kanıtlamıştır.
5. Zıtlıklar Yasası – Her şeyin bir zıttı olduğunu, zıtlıkların aynı şeyin farklı dereceleri olduğunu belirtir.
İyi-Kötü, güzel-çirkin, aydınlık-karanlık, soğuk-sıcak . İrademizle neyi seçersek, zihnimizle neye odaklanırsak; içimizdeki saf sevgiyi aktive ederek kutupları ortadan kaldırabiliriz.
Pozitif negatiften daha yüksek bir derecedir ve negatife hükmeder. Doğanın eğilimi de pozitif tarafın dominant etkisine doğrudur. Bu nedenle zihinsel durumunuzu pozitife yöneltip, dönüştürebilirsiniz. Doğanın da size yardımcı olacağını bilerek…
Bu yasa, bir şey ne kadar karanlık görünse de ışık potansiyelinin de olduğunu ve bunu ortaya çıkarmanın da bizim kontrolümüzde olduğunu gösterir.
Yaşam hepimize verilmiş bir hediyedir. Kötü durumların ve kötü davranışların olduğunu bilsek te bu gerçeği kabullenerek, iyiyi görmeyi ve odaklanmayı seçerek gerçekliğimizi değiştirebilir; olumlu durumları ve insanları yaşamımıza çekebiliriz.
6. Her şeyin bir zamanı olduğunu kabul etmek- Hayatı akışına güvenle bırakabilmek
Var olan her şey bir ritim, denge ve düzen içinde hareket eder. Bu ritme ayak uydurduğumuzda zihinsel, fiziksel ve ruhsal sağlığımıza kavuşur; hayatımızın kolaylıkla akmasını sağlarız.
Düşülen en büyük yanılgı; sınırlı algılarımızla büyük resmi göremeyerek, akıntıya karşı durmaya çalışmaktır. Hayatın ritmine uymak demek çabasızlık değil, hedeflerimize doğru nehrin akışına kendimizi bırakmaktır. Zihnimizle odaklanarak yarattığımız hedeflerimize, akıntıya karşı duyarak nasıl ulaşabiliriz ki? AN’ın gerektirdiği en yüksek çabayı harcayarak, zihnimizi yöneterek, bireysel gücümüzün yetmediği noktada akışa güvenmeyi öğrenmeliyiz.
O an, istemediğimiz bir yola gitsek bile ( ki o yolda da öğrenilecek dersler mutlaka vardır) ; çok yakında daha güzel bir yöne doğru evrileceğimizi, bunun değişmez bir yasa olduğunu kendimize hatırlatmalıyız. Bu kabulleniş, gelecekte bizi gülümsetecek bir sonuca ulaştıracaktır.
Düşünce tohumlarının filizlenmesi ve “Öz” benliğimize ulaşmak için zamanın gerekliliğini kabullenmeli, sabrı öğrenmeliyiz. Bir çiçeğin ne zaman açması gerektiğini bilmesi, bebeklerin anne karnında 9 ay büyüyüp gelişmesi gibi; hedeflerimiz doğru zamanda gerçekleşecektir.